3. sezonunda, yine bizlere çığlıklarını duyurmaya çalışan bir oyunumuz var sahnede. Telef olan yaşamlar, harcanmış hayatlar başrolde bu oyunda. Kandırma, mücadele etme, kaybetme var her sokakta.

Umut yok. Mutluluk yok. İyilik hiç yok. Günahlar var. Hırslar var. Çürüyen bir şeyler var.

-Danimarka Krallığında… Belki de yaşanılan tüm hayatlarda.

Hamlet. Biz bu hikâyeyi biliyoruz. Var olmak, yok olmak veya hiç olmamak… Gerçekten tüm mesele bundan mı ibaret? Verilen sözler? Yapılan hatalar? Varlık veya yoklukla sınırlandırılacak kadar spesifik mi? Asıl mesele arada kalmak-sıkışmaksa. Çabalamak ve o çabanın içinde boğulmak olabilir mi asıl sorunumuz? Oyunumuzda da tüm karakterler ortada bir yerde kalmışlar oysa. Etrafları örülü. Hamlet! Kahramanımızın dahi hareket alanı kısıtlı… Peki, ne kısıtlıyor onu, hepsini, hepimizi? Kararsızlık? Verilen kararları sorgulamak ya da doğru olanı seçememek? Sürekli sorular sorarak, bulunan cevapların içinde daha da gömülü kalmak?

Hamlet’in trajedisini hepimiz biliriz. Bu hikâyede başlı başına yıkımlar söz konusudur. Danimarka Prensi Hamlet, Danimarka kralı olan babasının ölümünden sonra bunalıma girer. Eski kralın ölümü üzerinden daha iki ay geçmeden, amcası Claudius annesiyle evlenmiş ve tahta geçmiştir. Bu arada babasının hayaleti ruhsal çöküntü içindeki Hamlet’e görünür ve kendisini öldürenin Claudius olduğunu söyleyerek öcünü almasını ister. Tüm bu kargaşa arasında sevdiği kadının da kralla bir olup casusluk yapması, işin içinden çıkılmaz olaylar örgüsünü başlatır.

Shakespeare’in en sevdiğim eserlerinden birisi “Hamlet”. Daha önce birçok kez sahneye uyarlanan oyun bu defa da Versus Tiyatro yorumuyla karşımızda. Tabii biraz daha modernize edilerek… Versus’un değiştirdiği neler var oyunda? Dekor ve kıyafetlerle oynama yapmayı seçmiş ekip. Bazı sahneleri çıkarırken, bazı yeni replikler/espriler de eklemişler. Onun dışında Shakespeare’in sözlerine olabildiğince sadık kalmışlar.

Oyunun kadrosu da oldukça kalabalık: Hamlet rolünde aynı zamanda Versus Tiyatro’nun kurucularından olan Kayhan Berkin çıkıyor karşımıza. Arda Öztürk, Baran Çakmak, Efsun Kaygusuz, Fatih Demir, Gökhan Gürün, Hiba Öztürk, Kerim Urun, Mehmet Yılmaz, Müfit Aytekin, Nihan Aypolat, Olcay Yusufoğlu, Şayan Noyan, Şevket Süha Tezel, Tarık Ündüz kadroda yer alan diğer isimler. Tüm oyuncular, Shakespeare isminin büyüklüğünde ezilmeden oldukça başarılı bir şekilde oyunlarını sunuyorlar ve hepsini tek tek tebrik etmek gerekiyor. Oyunun yönetmeni ise usta isim Metin Balay.

Oyunu ilk seyredişim 2005 senesinde olmuştu. Adrian Brian rejisiyle Hamlet rolünde sahnede Ayhan Kavas’ı izlemiştim. Kendisini o kadar başarılı bulmuştum ki sanıyorum her Hamlet’i onunla kıyaslama yoluna gittim. Yeni Hamlet’imiz Kayhan Berkin bendeki Hamlet kalıbını yok etti diyebilirim. Kendisini Hamlet olarak izlemek benim için gerçekten keyif verici oldu.

Oyun için kullanılan ilginç bir de cümle var. Şöyle diyor bizlere: “İzlenmenin izlenmesi!” Nedir bu izlenmenin izlenmesi? Neden bu cümleyi kullanıyor bu ekip diye sormadan edemiyoruz. Hamlet, Ophelia ile konuşurken Polonius’un kralla beraber onları izlediğini görüyoruz. Kral ve kraliçe oyuncuları izlerken, Hamlet ve Horatio kralı seyrediyor. Bu döngüde bir de biz seyirciler yer alıyoruz. Hepsini izleyen bizler. İç içe geçmiş bir izlenme serüveni var oyunda. Kim kimi izliyor, belli değil. Kayhan Bey asıl temsillerini Garaj İstanbul’da sahnelediklerini, sahnenin ortasına kurdukları platformda oynarlarken “izlenmenin izlenmesi” cümlesinin gerçekten hissedilir olduğunu dile getiriyor.

Kayhan Berkin’e soruyorum: “Shakespeare! Bir yandan başlı başına izlenilmesi gereken isim. Öte yandan günümüz seyirliklerini göz önüne alınca sanki hiç izlenemeyecekmiş gibi. Özellikle günümüz gençlerini düşünürsek açıkçası sormaya korkuyorum. Çürüyen bir şeyler var mı?”, “Günümüz tiyatro seyircisini Shakespeare ile tutmak çok zor. Özellikle gençleri. En ufak bir tempo düşüklüğünün hiç affı yok. Hemen telefonlara sarılıyorlar.”, diyerek onaylıyor beni Kayhan Bey. “Ben Garaj İstanbul temsillerimizde tempoyu ayakta tutmaya çalışıyorum. Gözlerinin içine bakıyorum, espri yapıyorum. Diğer sahnelerde de inisiyatif alarak seyirciye yaklaşmaya çalıştım ama tabii büyük sahnede onu ne kadar başarabildim bilmiyorum. Yakın bir ilişki olduğu zaman seyirci daha diri oluyor. Dikkatini kolay kolay bırakmıyor”, diye sürdürüyor konuşmasını. Oyunu var eden seyirci kitlesinin 17-25 yaş aralığını kapsamasının da çok şaşırtıcı olmasının yanı sıra bir o kadar da sevindirici bir haber olduğunu düşünüyorum.

Türkiye’de yapılan uyarlamaları da çok sıkıntılı buluyor Kayhan Berkin. Bir bakıma haklı olduğunu da düşünüyorum.“Mesela, seyirci sıkıcı bir Shakespeare izliyor, onu izledikten sonra Shakespeare’den soğuyor.”, diyor,“Türkiye’de iyi Shakespeare’lere ihtiyaç var. 3-4 tane görünce Shakespeare’in çok oyunu sahneleniyor diye düşünüyoruz ama klasik oyunların daha da çok sahnelenmesi lazım. Dünyada o kadar çok oynanıyor ki. 15 yılda oynanan Hamlet’leri saysak 3-4 tane. “Hamlet” gibi büyük bir oyunun bu sayıyla sınırlı kalması da düşündürücü.”

Ne diyebiliriz ki? Gerçekten de düşündürücü… Sabun köpüğü kahramanlarla kendimizi avutmayı sürdürdükçe düşündürücü olmaya devam edecek gibi de gözüküyor açıkçası.

Versus Tiyatro Hakkında…
2014 yılında yola çıkan ekibin kurucuları Metin Balay, Kayhan Berkin ve Kubilay Çamlıdağ. Günümüze kadar 4’ü klasik olmak üzere –Kanlı Düğün, Hamlet, Woyzeck ve Othello (Kasım ayı gibi izleyici ile buluşması düşünülüyor)- toplam 8 oyun –Vietnam’a Sevgiler, Bu Yaşta Hala Saklanarak Sigara İçiyorum ve Bir Yolluk Daha ve Striptiz- sahnelemiştir.

Toplam 15 kişi kadar bir kadroya sahip olan Versus Tiyatro’nun sadece prodüksiyon amaçlı kişilerle bir araya geldiği de oluyor. Klasik oyunları değiştirip kendi bakış açılarına göre yorumlayan grubun kimliği de zamanla bu yönde oluşmuş. Hatta uzun süre sonra fark ettikleri bir şey var grupla ilgili. Her sene mutlaka bir klasik oyun sahnelerken bir tane de politik oyun sahneye koymuşlar. Başlangıçta bilinçsizce yaptıkları bu durum şimdilerde istemli hale bürünmüş. Kayhan Berkin, Versus’u kısaca şu şekilde tanımlıyor: “Klasik oyunu seçiyoruz. Öncelikle oyunun çekirdeğine ulaşıyoruz. Yazar, o günün koşullarında ne demek istemiş, ne yapmış onu irdeliyor sonra da onu yöneten yönetmenin bakış acısına göre oyunu değiştiriyoruz. Böyle bir kimliğimiz var.”

Şimdilerde Othello’yu sahneye çıkarmaya hazırlanıyor ekip. Kayhan Bey Othello için: “Oyunda politik meseleden çok erkeklik meselesi üzerinde duruyorum. Erkeklik olgusunun çok kırılgan bir şey olduğunu düşünüyorum.”, diyor. “Othello” bunun için çok uygun bir zemin hazırlıyor bize. Kıskançlık üzerine bir olay örgüsü var. Elimden geldiğince erkeklik üzerine eleştiri yapmayı düşünüyorum. Becerebilirsem tabii.”

Oyun Tarihleri
21-28 Kasım        Garaj İstanbul
24 Kasım              Akasya Kültür Sanat
26 Aralık              Garaj İstanbul